iklim değişikliği ne demek?

İklim değişikliği ya da Küresel ısınma, karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artması nedeniyle Dünyanın ikliminin değişmesidir. Günümüzde iklim bilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hemfikirdirler.1

Küresel İklim Değişikliği insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal gibi faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.2

Paris Anlaşmasına göre, Dünya'nın ortalama sıcaklığı en fazla 2 °C olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak için birçok faaliyet şart. En önemlilerin arasında fosil yakıt kullanımının bırakılması ve et tüketiminin azaltılmasıdır.34

Gözlemlenen sıcaklık değişimleri

1880 ile 2012 yılları arasındaki dönemde, ortalama küresel (kara ve su) yüzey sıcaklığı, bağımsız şekilde üretilen veri kümelerine göre 0,65 °C'den 1.06 °C'ye olmak üzere 0,85 °C'lik artış gösterdi.5 Bununla birlikte, küresel ısınma kapsamında, yüzeye yakın atmosferdeki ortalama sıcaklık artışının, iklim sisteminde depolanan ek enerjinin 1970 yılından beri okyanuslara iletildiğinden bahsetmektedir. Bu da buzulların erimesine, kıtalar ile atmosferin ısınmasına yol açmaktadır.

Uydu sıcaklık ölçümü verilerine göre 1979'dan itibaren, alt troposferin ortalama sıcaklığı on yıl başına 0,12 ile 0,135 °C (0,216 ve 0,243 °F) arasında artış gösterdi.67 İklim vekilleri, 1850 öncesindeki bir veya iki bin yıllık dönemde, Orta Çağ Ilıman Dönemi ve Küçük Buz Çağı gibi bölgesel dalgalanmalara rağmen sıcaklığın görece düzenli olduğunu göstermektedir.8

Aletli ölçümlerle tespit edilen sıcaklık artışı, çeşitli bağımsız bilimsel gruplar tarafından belgelenen geniş çaplı gözlemlerle de tutarlılık göstermektedir, kar ve buzla kaplı bölgelerde görülen geniş çaplı erime, okyanuslardaki ısı katkısının artışı, özgül nem artışı ve bitkilerin çiçek açması gibi ilkbaharda yaşananların daha erken yaşanması bu gözlemler arasındadır.910 Bu değişikliklerin tesadüf eseri olma olasılığı neredeyse sıfırdır.11

Bölgesel eğilimler

18. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile birlikte, Dünya'nın yarımküreleri arasındaki sıcaklık farkı, kuzey yarımküredeki deniz buzulları ve karların erimesiyle birlikte artmaya başladı.12 20. yüzyılın başından itibaren kutup bölgelerindeki ortalama sıcaklık, Dünya'nın diğer bölgelerine göre yaklaşık iki kat daha hızlı artmaya başladı.13 Kuzey yarımkürede sera gazları salınımları güney yarımküreye göre daha fazla gerçekleşirken bu durum, sera gazlarının her iki yarımkürede de yayılacak kadar uzun süre varlığını koruması sebebiyle yarımküreler arasındaki sıcaklık farkına etki etmemektedir.14

Kısa süreli dalgalanmalar

1979'dan beri karalardaki ortalama sıcaklık, okyanuslardaki ortalama sıcaklık artışının hemen hemen iki katı kadar hızlı yükseldi (on yıl başına 0,25 °C'ye karşın on yıl başına 0,13 °C).15 Okyanus sıcaklıklarının karaya göre daha yavaş yükselmesi, okyanusların sahip olduğu ısı kapasitesinin daha fazla olması ve buharlaşma ile daha çok ısı kaybetmesinden kaynaklanmaktadır.16 Okyanuslardaki ısıl durgunluk ile diğer dolaylı etkilere karşı verilen yavaş tepkiler, geçmiş değişikliklere uyum sağlanmasının yüzyıllarca sürmesine yol açmaktadır.

Küresel sıcaklık, uzun dönemli eğilimlere karşı daha baskın olan ve bunları geçici olarak maskeleyen kısa süreli dalgalanmaların bir sonucudur. Okyanus yüzeyi sıcaklığını ölçmek için kullanılan farklı yöntemler sonucu elde edilen 2015 verileri, bir önceki on yıla oranla pozitif yönde bir eğilim olduğunu göstermektedir.1718

En sıcak yıllar ve genel eğilim

Kaydedilen en sıcak on yedi yılın on altısı 2000'den sonra gerçekleşti.19 Yıl bazında bakıldığında yaşanan bu sıcaklık istatistikleri, genel eğilimlerle kıyaslandığında önemsiz kalmaktadır. Zira El Niño-Güney Salınımı gibi bazı okyanus salınımları, genel iklim değişikliği eğilimi ile hiçbir alakası olmaksızın bir yılın ortalama sıcaklığı üzerinde büyük etkilere sahiptir.20

Teoriler ve mekanizmalar

Sera etkisi

Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir.21 Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, Güneş'ten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı düşünülmektedir.

Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde emer. Güneş ışınımın bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden, yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya kaçar. Yüzeyde ve troposferde tutulan enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Yeryüzünden salınan uzun dalgalı ışınımın önemli bir bölümü, yine atmosfer tarafından emilir ve daha az Güneş enerjisi alan yüksek enlemlerde ve düşük sıcaklıklarda salınır.

Atmosferdeki gazların gelen Güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılmaktadır.

Su buharı dışındaki sera gazları, bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir.22 Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken işlevi görür.

Bugün bilim çevrelerinde küresel ısınmada baş sorumlunun karbondioksit oranının artması olduğuna inanılmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,

  • Karada yeşil bitkilerin fotosentez yoluyla,
  • Okyanuslarda ise suda çözünme ve fitoplanktonlar tarafından absorbe edilme, sonra da planktonun deniz dibine çökmesi yollarıyla atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır. Ayrıca deniz suyunun aşırı karbondioksit yüzünden asitleşmesi okyanus ekolojisi, mercanlar ve kabuklu deniz hayvanları açısından ciddi bir problemdi.23

Arazı kullanımı değişikliği

İnsanlar, daha çok tarım arazisi yaratmak için Dünya'nın yüzeyini değiştirirler. Günümüzde tarım, Dünya'nın kara alanının %34'ünü kaplarken, %26'sı orman ve %30'u yaşanamaz (buzullar, çöller vb.).24 Tropik bölgelerde ekili alanlara geçiş nedeniyle ormanlık alan miktarı azalmaya devam ediyor.25 Bu ormansızlaşma, küresel ısınmayı etkileyen arazi yüzeyi değişikliğinin en önemli özelliğidir. Ormansızlaşmanın ana nedenleri şunlardır: ormanlardan tarım arazisine kalıcı arazi kullanımı değişikliği (%27), ormancılık / orman ürünleri üretmek için ağaç kesme (%26), kısa vadeli değişen tarım (%24) ve orman yangınları (%23).26

Sera gazı konsantrasyonlarını etkilemenin yanı sıra, arazi kullanım değişiklikleri küresel ısınmayı çeşitli başka kimyasal ve fiziksel mekanizmalar yoluyla etkiler. Bir bölgedeki bitki örtüsünün türünü değiştirmek, güneş ışığının ne kadarının uzaya geri yansıtıldığını (albedo) ve buharlaşma ile ne kadar ısı kaybedildiğini değiştirerek yerel sıcaklığı etkiler. Örneğin, karanlık bir ormandan otlaklara geçiş, yüzeyi daha açık hale getirerek, daha fazla güneş ışığı yansıtmasına neden olur. Ormansızlaşma, bulutları etkileyen aerosollerin ve diğer kimyasal bileşiklerin salınımını etkileyerek ve rüzgar modellerini değiştirerek değişen sıcaklıklara da katkıda bulunabilir.27 Tropik ve ılıman bölgelerde net etki önemli bir ısınma oluştururken, kutuplara daha yakın enlemlerde albedo kazancı (ormanın yerini kar örtüsüyle değiştirdiğinden) genel bir soğutma etkisine yol açar.28 Küresel olarak, bu etkilerin, yüzey albedosunda bir artışın hakim olduğu hafif bir soğumaya yol açtığı tahmin edilmektedir.29

İklim değişikliği geri bildirimi

Küresel ısınma sonucu kutuplar ve yakın bölgelerinde buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular almaktadır. Kara ve suların kar ve buza oranla daha az yansıtıcı olması Güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla ısınmanın daha fazla artmasına yol açmaktadır. (Ice-Albedo feedback)

Küresel ısınma için en kötü senaryolar feedback mekanizmaları ile ortaya çıkması muhtemel sonuçlar olarak görülmelidir.30 Pozitif feedback olarak nitelendirilen bu mekanizmaların işleyişinde küresel ısınma, bir takım yeni risk faktörlerinin ve mekanizmaların açığa çıkışını hızlandırmaktadır. Küresel ısınma örneğin kutup bölgelerinde ve Grönland'da buz tabakasının erimesi Güneş ışınlarının daha fazla emilmesini sağlarken, Sibirya'da buzlu göl ve bataklıklarda hapsedilmiş, CO<sub>2</sub>'den 20 kat daha etkili metanın açığa çıkmasını sağlar. Yine iklim düzensizliği ve kuraklık, bazı bölgelerde önemli bir karbon yakalayıcısı olan orman örtüsünü yok edebilir, denizlerin ısınması deniz dibinde depolanmış olan metan hidratın atmosfere karışmasına yol açabilir.

Küresel ısınmada su buharı ve bulutların rolü; su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak Güneş'ten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına bağlı bir değişkendir. Küresel ısınmayla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı oluşmasına yol açar. Su buharı küresel ısınmayı pozitif feedback ile artırırken, bulutlar ise Güneş'ten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtır, bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır.

İklim simülasyonları

313233

İklim Değişikliğinin Etkenleri

Doğal nedenlere bağlı olarak milyonlarca yıldır bir salınım şeklinde devam eden iklim değişiklikler görülmektedir. Bu doğal sürecin dışında, insan eylemleri sonucu ortaya çıkan olumsuz çevresel atıklar iklim değişikliklerine etki etmektedir. İklim değişikliğine insanların etkisi fosil yakıt tüketiminin artması sonucu ortaya çıkar.34 Kısaca, artan insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının atmosferdeki oranının artması, küresel ısınma yol açarak iklim değişikliğine sebep olur. En önemli sera gazlarından biri olan karbondioksit (CO<sub>2</sub>); araç egzozlarından, ısınma amaçlı yakılan yakıtlardan, fabrika bacalarından atmosfere bırakılmaktadır. Dünya genelindeki fosil yakıttan emisyonların yaklaşık yüzde 45’i kömür kullanımı sonucunda ortaya çıkmakta, yüzde 35’i petrol ve yüzde 20’si de doğal gazdan kaynaklanmaktadır.35

Beşeri Etkenler

Fosil Yakıtlar

Fosil yakıtlar; petrol, doğalgaz ve kömür türevlerinden oluşan enerji türleridir. Bu yenilenemeyen enerji kaynakları yoğun oranda hidrojen ve karbondan oluşur. Yanma sonucu havadaki oksijeni kullanarak oluşan kimyasal tepkime sonucunda CO2 gazı açığa çıkar. Bu durum da doğada sera gazı salınımına neden olur.

Kömür Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi:

2000 yılından bu yana Dünya'da, Çin ve Hindistan'daki patlayıcı büyümenin ardından kömürle çalışan güç kapasitesi iki katına çıkarılarak yaklaşık 2.000 gigawatt'a (GW) ulaşmıştır.3637 Küresel ısınmanın 1,5 C'den daha azıyla sınırlandırılması gerekiyorsa, küresel olarak azaltılmamış kömür kullanımı son 10 yılda yaklaşık %80 oranında düşmelidir.38 Bu da dünyadaki tüm kömür santrallerini kapatmaya eşdeğer olacaktır. Fakat bu durumun aksine planlanan yeni kömür rezerv alanları özellikle kömür sanayisinde ön plana çıkan ülkelerde artmaktadır. 2020 yılı itibarıyla 99 ülke toplamda yaklaşık 3.000 gigawatt (GW) olan yaklaşık 10.000 tamamlanmış, işlemeye devam eden ve planlanan kömür ünitesine sahiptir.39 Kullanım yoğunluğunun yanı sıra, tesislerin kullandığı kömür türü ve yakma teknolojisi de açığa çıkan CO2 miktarını etkilemektedir. Düşük kaliteli linyit yakan tesisler, üretilen gigawatt saat (GWh) elektrik başına 1.200 ton CO2 yayabilir ve daha az kirletici kaliteler için ise bu değer 1.000tCO2/GWh'nin altına düşer.40

Türkiye ise kömür rezervi yoğun bulunan ülkelerden biri olmasa da kömür rezervinin bulunduğu ülkelerdendir.41 İstanbul, Türkiye’nin toplam sera gazı salınımlarının %11’ini oluşturmaktadır.42 Bu oran New York ve Londra’dan azken, Paris’ten fazladır. İstanbul’da karbon ayak izini %66 oranında sabit kaynaklar oluşmaktadır. Sera gazı salınımında doğalgaz, kömür, petrol türevi enerji kaynaklarının etki oranı ise %31'dir.43

Doğalgaz Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi:

Doğalgaz rezervinin en fazla olduğu ülke 2019 verilerine göre, 50.279 milyarm³ ile Rusya'dır.44 İran, Katar, ABD, Türkmenistan da Dünya'daki doğalgaz rezervlerinin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Türkiye ise doğalgaz rezervinin yoğun olduğu ülkelerden değildir; doğalgaz ihtiyacını dışa bağımlı olarak, doğalgaz rezervi açısından zengin ülkelerden karşılamaktadır. Doğalgaz, ısınma ve diğer enerji ihtiyaçlarının çoğunluğunu karşılıyor olsa da üretiminde bir takım eksiklikler vardır. Doğalgazın yanması, 2018'de ABD enerji sektöründen kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının üçte birini oluşturuyordu.45 Doğalgazın çıkarılması ve taşınmasından kaynaklanan metan gazı sızıntıları küresel iklim değişikliğini daha da kötü bir hale getirmektedir. Metan (doğalgazın birincil bileşeni), 100 yıllık bir süre içinde karbondioksitten 21 kat daha fazla küresel ısınmaya katkı potansiyeline sahiptir.46 Fakat metan gazı (on yıllar) atmosferde karbondioksitten (yaklaşık bir düzine yıl) çok daha kısa süre kalır. Birincil enerji tüketiminin yaklaşık üçte birini oluşturan doğal gaz, elektrik enerjisi üretimi, sanayi, konut ve ticari binalar ve ulaşım dahil olmak üzere her ekonomik sektörde kullanılmaktadır.

Petrol Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi:

Petrol, ulaşım için dünyanın birincil yakıt kaynağıdır. Amerika Birleşik Devletleri, 2017 yılı itibarıyla günlük 19,88 milyon varil petrol tüketiminde dünya lideridir. Amerika Birleşik Devletleri'nin net petrol ithalatı günde 3,8 milyon varil olmuştur. Ancak aynı zamanda petrol, büyük çevre sorunları yaratır. Petrol sızıntısı ve çıkarmanın neden olduğu çevresel bozulmanın yanı sıra, petrolün yanması ciddi solunum problemlerine yol açabilen ince partiküller açığa çıkarır. Petrol önemli bir sera gazı emisyon kaynağıdır. 2017 itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sera gazı emisyonlarının %45'inden sorumludur.47 Avrupa petrol şirketi Shell, Kyoto Protokolünü desteklemektedir; kendi sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltmak için iddialı bir hedef belirlemiş ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmıştır.48 Tersine, büyük Amerikan petrol şirketi ExxonMobil, Kyoto Protokolü'ne karşı çıkıyor; kendi sera gazı emisyonları için herhangi bir azaltma hedefi belirlememiştir ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak için acil bir planı yoktur.

Elektrik Tüketimi ve Sera Gazı

Enerjiyle ilgili girişimler, insan faaliyetleriyle bağlantılı tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık %86'sını oluşturuyor. Her türlü elektrik üretimi havamız, suyumuz ve üzerinde çevresel bir etkiye sahiptir, ancak değişir. Amerika Birleşik Devletleri'nde tüketilen toplam enerjinin yaklaşık %40'ı elektrik üretmek için kullanılıyor ve bu da elektriğin her kişinin karbon ayak izinin önemli bir parçası olmasını sağlıyor.49 Elektriğin daha verimli üretilmesi ve kullanılması, hem elektrik üretmek için gereken yakıt miktarını hem de bunun sonucunda yayılan sera gazı ve diğer hava kirliliği miktarını azaltır. Güneş, jeotermal ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik, genellikle hiçbir yakıt yakılmadığından iklim değişikliğine katkıda bulunmaz. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim, daha iyi bir gelecek yaratma hedefinde önemli bir rol oynamaktadır.

Daha sıcak bir iklimde, Amerikalılar klima için daha fazla elektrik ve ısınma için daha az doğalgaz, petrol ve odun kullanacak. Ülkenin iklimi 1,8 °F kadar ısınırsa, soğutma için kullanılan enerji talebinin yaklaşık %5-20 oranında artması, ısıtma için kullanılan enerji talebinin ise yaklaşık %3-15 oranında azalması bekleniyor.50 Elektrik tüketiminin İstanbul örneğine baktığımızda ise; sera gazı emisyonunda elektrik tüketimi ilk sırada gelmektedir. Elektrik tüketimi en çok konut alanlarında ardından sanayi alanlarında görülmektedir. Konutlardaki tüketimin 3/10’u kaçak elektriktir bu da ekonomik kaygıların elektrik tüketimine yansımasıdır.51 Bu da elektrik tüketiminin sağlıksız bir yönü olarak Türkiye'deki başka bir etkidir.

Endüstriyel Tarım ve Hayvancılık

Küresel ölçekteki iklim değişikliğiyle mücadelede ana hedef olarak fosil yakıtlardan uzaklaşmaya odaklanmış olsa da, dikkate alınmayan ancak önem arz eden bir diğer konu endüstriyel hayvancılık ve bu sektörün çevreye olan etkisidir. Endüstriyel tarım ve hayvancılık, fosil yakıtlardan sonra insan kaynaklı sera gazı emisyonlarında 2. sıradadır ve ormansızlaşma, su-hava kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasının önde gelen sebeplerindendir. Bir sera gazı emisyonu kaynağı olarak; hayvanların sindirim süreçlerinden ve kısmen hayvan gübresinden salınan metan gazı salınımı, ABD’de 2014 yılında toplam 164.3 milyon mt CO2e'ye ulaşmıştır. Arazi kullanım değişiklikleri ve toprak yapısındaki bozulmalar nedeniyle ormanlarda ve topraklarda depolanan karbon kaybı; yani hayvancılık amaçlı tarım alanları için ağaçların tamamen yok edilmesinden kaynaklı emisyonlar yılda yaklaşık 0,65 gigaton CO2e tutarındadır. Hayvansal yem üretiminde kullanılan mineral gübreleri üretmek amacıyla yakılan fosil yakıtlar ise; örneğin mısır gibi yüksek enerjili ürünlere uygulamak amacıyla, yılda 100 milyon ton yapay azotlu gübre üretilmektedir.52

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından hazırlanmış 2013 tarihli “Hayvancılık Yoluyla İklim Değişikliğiyle Mücadele” raporuna göre, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14,5'inin yıllık olarak hayvancılık sektörüne atfedilebileceği tahmin ediliyor ve bu, büyük ölçüde arabalar, trenler, tekneler ve uçaklar dahil olmak üzere dünya üzerindeki tüm ulaşım araçlarının yaktığı tüm yakıttan kaynaklanan emisyonlara eşdeğer bir orandır. Hava ve küresel su kirliliğine en büyük katkıyı yapan tarım ve hayvan endüstrisi aynı zamanda küresel ormansızlaşmanın itici güçlerinden biridir ve Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın yüzde 75’i bu endüstriden kaynaklanmaktadır. Bugüne kadarki biyoçeşitlilik kaybının yaklaşık üçte biri de endüstriyel tarım ve hayvancılıkla ilişkilendirilmiştir. Küresel ölçekteki bu sektör, insanlara göre 7-9 kat daha fazla atık üretiyor ve bunların çoğu arıtılmamış durumda.53

Ormansızlaşma

Ormanlar dünyadaki kara kütlesinin yaklaşık yüzde 30'unu kaplamakta; ancak hızla yok edilmektedir. Dünya Bankası'na göre, 1990 ve 2016 yılları arasında dünyada 1,3 milyon kilometre karelik (Güney Afrika'dan daha büyük bir alan) orman yok oldu. Nature dergisinde 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre, insanlar ormanları kesmeye başladığından beri ağaçların yüzde 46'sı kesildi. Amazon yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 17'si son 50 yılda yok edildi ve kayıplar artmaya, ormanlar yok olmaya devam ediyor.

Çiftçilik, hayvan otlatma, madencilik ve sondaj ormansızlaşmanın sebeplerinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Ormancılık uygulamaları, orman yangınları ve küçük bir oranda kentleşme ise geri kalanını oluşturmaktadır. Malezya ve Endonezya'da, şampuandan tuzlu suya kadar her şeyde bulunabilen hurma yağı üretimi için ormanlar kesiliyor. Amazon'daki inek çiftlikleri ve özellikle soya tarlaları ise ormansızlaşmanın kilit sebeplerinden. Ahşap ve kağıt ürünlerini sağlamak amacıyla yapılan işlemler de her yıl sayısız ağacın yok olmasına neden oluyor.Konut alanları için geliştirilen araziler ve artan kentsel yayılmanın bir sonucu olarak ormanlar da kesiliyor.54

Genç ağaçların büyümesini engelleyebilecek kasıtlı veya kasıtsız orman yangınları ve aşırı otlatma gibi insan ve doğal faktörler de ormansızlaşmaya sebebiyet vermektedir. Ormansızlaşma, yaşandığı alandaki insanları, bitki ve hayvan ekosistemini etkilediği kadar çevre alanları ve hatta dünyanın tamamını etkiler. Orman ve savan alanlarında yaşayan yaklaşık 250 milyon insan, çoğu dünyanın kırsal kesimlerinde yaşayan yoksullar arasında olmak üzere, geçinebilmek için ormanlara bağımlıdır. Dünyadaki kara hayvanlarının ve bitkilerinin %80’i ormanlarda yaşamaktadır ve ormansızlaşma, orangutan, Sumatra kaplanı ve birçok kuş türü de dahil olmak üzere türleri tehdit etmektedir. Ağaçların katledilmesi, ormanı, gün boyunca güneş ışınlarını engelleyen ve geceleri ısıyı koruyan gölgelik kısımlarından mahrum bırakır. Bu bozulma, bitkiler ve hayvanlar için zararlı olabilecek aşırı sıcaklık dalgalanmalarına, ısı adalarına yol açar.55

Ulaşım

Benzin ve dizel gibi fosil yakıtların kullanılması ile atmosfere bir sera gazı olan karbondioksiti salınmaktadır. Karbondioksit (CO2) ve metan (CH4), nitröz oksit (N2O) ve hidroflorokarbonlar (HFC'ler) gibi diğer sera gazlarının birikmesi, Dünya atmosferinin ısınmasına neden olarak, bugün şimdiden görmeye başladığımız iklimde değişikliklere neden olmaktadır.56

Ulaşım sektörü şu anda ABD’deki en büyük karbon emisyonu kaynağıdır. Birçok ABD şehir ve kasabasında, milyonlarca araçtan kaynaklanan emisyonlar arttığından, bireysel araç kullanımı en büyük kirleticidir. Sera gazı emisyonlarını azaltmak için yapılması gereken ise, toplu taşımadan bisiklete ve yürüyüşe kadar daha temiz ulaşım araçlarının kullanılmasıdır. Modern ulaşım ağırlıklı olarak petrole dayanır ve otomobiller ve küçük ticari kamyonlar ABD ulaşım sektöründen kaynaklanan CO2 emisyonlarının yarısını oluşturur. Bir galon benzin yakmak yaklaşık 20 libre CO2 üretir; bu da ortalama bir aracın her yıl yaklaşık 6 ila 9 ton CO2 ürettiği anlamına gelir. Kullandığımız arabanın türüne göre araç sürmenin yarattığı emisyonları azaltabiliriz. 30 mpg'lik bir araba ömrü boyunca, 20 mpg'lik bir arabaya kıyasla yaklaşık 3.000 $ yakıt tasarrufu sağlayacaktır. Dolayısıyla ihtiyaçlarınımızı karşılayan en az kirletici, en verimli aracı seçmek daha uygun olacaktır. Sadece 20 mpg alan bir araçtan 25 mpg araba alan bir araca geçmek, sera gazı emisyonlarınızı yılda 1,7 ton azaltır.57

Çevresel Etkenler

Küresel iklim değişimleri; volkanik patlamalar, güneş lekelerinde görülen değişimler, milankoviç döngüleri ve levha tektoniği sonucu kıtaların yer değiştirmesi gibi bir takım doğa olayları sonucu yaşanabilirler. Dünya üzerinde geçmişte meydana gelmiş küresel iklim değişikleri, doğal nedenlerle meydana gelmiş küresel iklim değişiklikleridir.

Volkanik Patlamalar

Volkanik patlamalar, küller ve tozlar gibi piroklastik maddelerin atmosfere boca edilmesine neden olur. Patlamanın yeterince kuvvete sahip olduğu durumlarda atmosferdeki birikme sonucu Güneş ışığının yeryüzüne ulaşması engellenebilir. Yeryüzünün, Güneş ışınlarının ısıtıcı etkisinden mahrum kalmasıyla kısa süreli soğuma gerçekleşir. Ancak volkanik püskürmeler sonucu ortaya çıkan kükürt dioksit, atmosferdeki su buharı ve tozla birleştiğinde oluşan sülfat aerosolleri Güneş ışınlarının yansımasını bir seneye kadar uzatabilir. Bahsi geçen bu soğutucu etki volkanik patlamalardan ortaya çıkan volkanik sera gazlarının ısıtıcı etkisinden çok daha kuvvetlidir. Ancak soğutucu etkinin şiddetini belirleyen bir dizi etmen vardır. Bunlardan ilki volkanik patlamada ortaya çıkan madde miktarıdır. Nitekim volkanik patlamada ortaya çıkan madde sayısı arttıkça soğutucu etki artmaktadır.58 Öte yandan volkanın konumu da önemli bir etmendir: eğer volkan küllerini çok daha rahat -rüzgarları kullanarak- yayabileceği ekvatoral bölgelerde konumlanmaktaysa, soğutucu etkinin şiddeti artacaktır.59 1815 yılında günümüz Endonezya’sındaki Tambora Dağı’nın patlaması küresel çapta kısa süreli bir soğumaya neden olmuştur. İnsan uygarlığı tarihinde bilinen en büyük patlamalardan birisi olan bu büyük patlama sonucu yazı olmayan yıl olarak bilinen soğuk bir dönemi tetiklemiştir.60

İklim Değişikliğinin Etkileri

Çevre Üzerindeki Etkileri

İklim, çevre yaşamının başlangıcından günümüze kadar türlerin evrimleşmesi, değişimi ve çeşitliliği üzerinde büyük rol sahibi olmuştur. İklim değişikliği ile birlikte; hem su hem de kara ekosistemlerinde meydana gelen değişim, ekosistemlerin biyolojik dengesinde değişime neden olmaktadır.61

Azalan Biyoçeşitlilik

Biyolojik çeşitlilik canlıların, yaşam alanı olarak adlandırılan ekosistemler ile arasındaki çeşitliliği, uyumu ve değişkenliği ifade eden dinamik bir sistemdir. Canlıların tür ve sayı bakımından büyüklüğü ise biyolojik çeşitlilik olarak ifade edilir. Yani biyolojik çeşitlilik bir bölgede bulunan canlıların tür ve sayı bakımından zenginliğini ifade eder. Bir ekosistem hayvan, bitki ve mikroorganizmalar gibi canlılar ile içinde yaşadıkları toprak, su, hava gibi yaşam alanlarında, canlı-cansız işlevsel olarak karşılıklı etkileşim içerisinde oluşturduğu bir bütündür. Biyolojik çeşitlilik genetik, tür ve ekosistem çeşitliliğini içeren, yaşamın başlangıcından bu yana uzanan bir birikimdir. İklim değişikliği sonucunda su, kara ve havanın olumsuz etkilenmesi ekolojik dengeyi dolayısıyla biyolojik çeşitliliği etkilemektedir. Bu durum; bazı türlerin habitatının değişmesine, yok olmasına veya göç etmesine neden olurken bazı türlerin ise popülasyon artışına yol açar.62

Dünyada var olan biyolojik çeşitlilik 3,2 milyar yıllık bir değişimin sonucunda ortaya çıkmıştır. Türlerin değişimi, yok oluşu bu sürecin bir parçası olmuştur. Günümüze kadar, var olan canlı türlerinin %99’unun bu süreç içinde yok olduğu düşünülmektedir. Buna karşın; doğal yolla bir yılda tükenen canlı türü sayısı bir veya iki tür ile sınırlıyken, insan etkisinden kaynaklanan tükenen tür sayısı yılda 1000 tane olduğu tahmin edilmektedir. Küresel iklim değişikliği, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık gibi iklim olaylarının değişmesine dolasıyla habitatların dengesinin bozulmasına yol açar. Dünyanın sıcaklığı ortalama 15 derecedir ve geçtiğimiz yüzyılda sıcaklığı 0,6 derece artmıştır. 2100 yılında ise bu artışın 1,4-5,8 derece aralığında olacağı düşünülmektedir. İklim değişikliği ile kuzeye kayan habitatların sonucunda, 3 ̊C’lik bir artışla canlıların yaşam alanları ortalama 500 m yükselerek kısıtlı bir alana kayacaktır. Kutup bölgelerinde sıcaklığın artması ve buzulların erimesi ile bu bölgedeki canlıların yaşam alanları ise artacaktır.63 2100 yılında Kuzey Avrupa'da bulunan tür çeşitliliğinin %35'inden fazlasının o bölge için yeni olacağı, Güney Avrupa'da ise şu anda mevcut olan türlerin %25'inin iklim koşulları nedeniyle ortadan kalkacağı tahmin edilmektedir.64 Aynı zamanda, küresel ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 2 °C yükselmesi durumunda, şu anda var olan bitki türlerinin %18’ini ve memeli türlerinin %22’sinin yok olacağı tahmin edilmektedir.65

Deniz Seviyesinin Yükselmesi

Küresel ısınma ile birlikte, okyanuslar bu fazla ısının %80'ini çekmiştir. Bunun sonucunda deniz seviyeleri 1880'den beri yaklaşık 23 cm yükselirken, bu yükseltinin yaklaşık üç santimi ise son 25 yılda oluşmuştur. Bu rakam, Deniz seviyesindeki yükselişin nedenleri 2 ana madde şekilde açıklanabilir;

  • Isıl genleşme: Suyun sıcaklığı çekmesiyle birlikte, sıcaklığının artması sonucu ortaya çıkar. Son yüzyıldaki deniz seviyesi artışının yaklaşık %50'si okyanusların sıcaklığının artması sonucu genleşerek daha fazla yer kaplamasından kaynaklanmaktadır.
  • Buzulların erimesi: Küresel ısınma öncesinde yaz aylarında bir miktar eriyen buzullar, kış aylarında yağan kar ile eski haline dönebilmekteydi. Fakat küresel ısınmadan kaynaklanın yüksek sıcaklıklar ile yaz aylarında eriyen buzul miktarını arttırmış, kış aylarındaki kar yağışını ise azaltmıştır. Ortaya çıkan bu dengesizlik ise buzullarda gerçekleşen erime sonucu deniz seviyesini yükseltmektedir.
  • Grönland ve Antarktika'nın buz tabakalarının kaybı: Dağ buzullarında olduğu gibi, artan ısı Grönland ve Antarktika'yı kaplayan oldukça büyük buz tabakalarının daha hızlı erimesine neden olmaktadır. Bu durum da tıpkı buz dağlarının erimesi gibi su seviyesini yükseltmektedir.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli; bu senaryo doğrultusunda 1,5 derece ısınma ile, okyanusların 2100 yılına kadar 26 ile 77 santimetre arasında yükseleceğini belirtmektedir. Bu durum Amerika’nın batı kıyısındaki birçok şehri sular altında bırakmaya yetecek bir yükselmeyi ifade etmektedir. NASA ve Avrupa verilerine dayanan başka bir analiz ise, bu yüzyılın sonuna kadar 65 santimetre artışı belirlemiştir.66

İnsan Faaliyetlerine Etkileri

İklim değişikliğinin insan sağlığı, yaşam alanları, toplum ve ekonomi üzerindeki etkileri bir biri ile yakından ilişkilidir. Toplumların yaşamını sürdürdüğü beşeri sistemde yer alan kentler, ekonomik faaliyetlerin üretim mekanı ve insanların sosyalleşme alanıdır. Ekolojik tahribatın artması ile birlikte ekolojik döngülerde bozulmalar ve dengesizlikler yaşanmaktadır. Bu doğrultuda ekosistem servisleri ekolojik bir yıkımın etkileri ile karşı karşıya kalmaktadır.

Küresel iklim değişikliği, insan sağlığını koruma konusundaki çabalara engel oluşturmaktadır. İklim değişikliği insan yaşamı için giderek artan bir tehdit haline gelmiştir. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan çok çeşitli sağlık sorunları ile gün geçtikçe daha sık karşılaşılmaya başlanmıştır. Toplum gündemine taşınmasına yönelik çabalar son zamanlarda artmıştır.

İnsan Sağlığı: Toplum & Yaşam Alanları

İklim değişikliğinin insan üzerindeki etkilerinin en yoğun yaşandığı alanlarda kent mekanlarıdır. Kent ekonomilerinde talep üzerinde büyüme, kentleşme ve nüfus artışıyla birlikte; sosyal taşıma kapasitesi aşılmakta ve koruma sistemleri zayıflamaktadır. Günümüzde ekonomik sektörlerin: aşırı su, enerji, ham madde kullanımı ekolojik tahribatı her geçen gün artmaktadır. Bu doğrultuda kentsel nüfusun temel ihtiyaçlarına (su, gıda, enerji vb.) erişimi tehdit altına girmektedir. Buna ek olarak yerleşim yerleri üzerinde iklim değişikliği etkilerinin artmasıyla birlikte insan sağlığı ve yaşam alanları üzerindeki baskı daha da artmaktadır.

Örneğin iklim değişikliğinin sonuçlarından biri olan artan sıcaklıklarla birlikte kentlerde yoğun yapılaşmış yaşam alanlarında hissedilen sıcaklıkların insan sağlığı üzerindeki hastalık yapıcı etkisini arttırmaktadır. İklim olaylarına bağlı oluşan sağlık sorunlarından bazıları: yaşlıların, solunum ve kalp rahatsızlığı olan bireylerin sıcak hava dalgalarının arttırdığı hastalık etmenlerine daha çok maruz kalması, stres, çocukluk çağı beslenme bozuklukları, sıtma, ishal olarak karşımıza çıkmaktadır.[1] İklim değişikliğinin insan sağlığı üzerinde yarattığı etkilere sağlık sektörü açısından bakıldığında ise: sağlık kuruluşları ve sağlık çalışanları da maliyetin, doluluk oranlarının, bulaşıcı hastalık risklerinin artması sebebiyle olumsuz etkilenmektedir.

İklim değişikliğinin yaşam alanları üzerinde yarattığı baskıdan da insan sağlığı faktöründe olduğu gibi en çok kırılgan nüfusun yaşadığı kendin daha dirençsiz yaşam bölgelerinin etkilendiği görülmektedir. Bu alanların kentin diğer bölgelerinden görece daha dayanıksız konutlarda yaşadığı, teknik altyapısının daha yetersiz olduğu, kentsel hizmetlere erişimde de daha kısıtlı mekanlara ve imkanlara sahip oldukları görülmektedir. İklim değişikliği sebebiyle ekstrem sıcak ve soğuk günlerin yaşanması, aşırı yağışlar ve fırtınalar bu yaşam alanlarındaki konutların daha dirençsiz hale gelmesine sebep olmaktadır. Bu kapsamda kentlerdeki yaşam alanlarının iklimle uyumlu dönüştürülmesi üzerine çalışan meslek gruplarının öncelikle kırılgan nüfusun yaşadığı alanlardan başlamak üzere konutlarda enerji verimliliği, teknik altyapının iyileştirilmesi ve yeşil altyapıya uygun dönüştürülmesi, kentteki yaşam alanları arasında homojen dağılan yeşil alanların sağlanması üzerine çalışmalara yoğunlaşması gerekmektedir. Buna ek olarak iklim değişikliğinin insan üzerindeki etkilerinin azaltılması üzerine farkındalığın artması da toplumun iklimle uyumlu dönüşümünde önem arz etmektedir. Bir konu üzerine toplum farkındalığının artmasında toplumun etik değerleri ve sosyal bilincin önemli bir etkisi vardır. Farklı toplumsal grupların iklim farkındalığını arttırmak üzerine bir araya gelmesi konunun küresel öncelikli mesele olarak ele alınması önem taşımaktadır.

İnsan Sağlığına Etkileri

İklim değişikliğinin sağlık etkileri doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkmaktadır.

Isı dalgalarının ve sellerin yoğunluğunun ve sıklığının artması ve bazı bulaşıcı hastalıkların insan sağlığını olumsuz şekilde etkileyebilir.67 Küresel ısınmanın bitkilerde polen dönemini uzattığını ortaya koydu.68

Doğrudan etkiler arasında sıcak dalgalarına bağlı meydana gelen ölümler ve hastane başvurularında artış pek çok ülkede araştırmalarla gösterilmiştir. Aşırı ava olaylarının (seller, fırtınalar vb.) sıklığında ve şiddetinde artışlar olmuştur. Gelecekte bu tür afetlerin sıklık ve şiddetinin daha da artması beklenmektedir. Bu tür afetlere bağlı olarak ölümler, yaralanmalar, enfeksiyon hastalıklarında ve vektörlerle bulaşan hastalıklarda artış görülmekte; göçler, toplumsal sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Dolaylı etkilerin neden olduğu sağlık sorunları arasında; vektörlerin yaşam alanlarında değişiklikler olmasına bağlı olarak sıtma, Dang ateşi, viral ensefalitlerde artış, hastalık etmenlerinin virulasında ve çoğalma hızında artışa bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklarda artış, su ve gıda kaynaklarının azalması, çölleşme, buzulların erimesi, deniz suyunun termal genişlemesi, su kaynaklarında tuzlanma, su kaynaklarının azalması sonucunda da su ve gıda ile bulaşan hastalıklarda artış ortaya çıkmaktadır. Artan sıcaklık polen mevsiminin uzamasına ve astım gibi alerjik hastalıkların artmasına da neden olmaktadır.

İklim değişikliğinin gözle görünen zararları arasında, 2003 yılında Avrupa'da on binlerce insanı öldüren, orman yangınlarına ve ekinlerin kurumasına sebep olan, Alp dağlarındaki buzul tabakasının %10'unu eriten sıcak hava dalgası ile ısınan Meksika Körfezi'nden kuvvet alıp kıyı yerleşimlerini yerle bir eden Katrina kasırgası (2005'te) sayılabilir. 2001 yılında toplanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, büyük ölçüde ormansızlaşma ve ısıyı tutan karbondioksit gibi gazları üreten fosil yakıtların kullanılması yoluyla, insanların bu değişiklikte önemli rol oynadıklarına karar vermiştir.

Mercan kayalıklarının yine ısınma dolayısıyla "beyazlanması" ise hem burada barınan balıkların, hem de çeşitli ilaçlara ham madde oluşturabilecek türlerin yok olması dolayısıyla insan sağlığını tehdit etmektedir.

Daha yavaş seyreden iklim değişiklikleri de insan sağlığına zarar verebilmektedir. Son yirmi yılda ABD'de, iklime dayalı faktörlerin de etkisiyle astım vakaları dört katına çıkmıştır. Karayip adalarında yaşayanların da solunum yolu rahatsızlıkları artmıştır. Yükselen karbondioksit düzeyi ve atmosferik ısınma bitki polenlerinde ve toprak mantarlarında artışa neden olmakta ve oluşan partiküller aeroallerjenler şeklinde akciğer alveollerinin içine girmekte, bağışıklık sistemini de etkilemektedir.

1999'da New York şehrinde ortaya çıkan Batı Nil virüsünün ise, kuşları ısıran Culex pipens sivrisineğinin kuraklık dolayısıyla ortaya çıkan sığ sularda üremesine bağlı olduğu düşünülmektedir. Sıcak ve kurak 2002 yazında tüm ülkeyi kat eden hantavirüs 230 hayvan ve 138 kuş çeşidini enfekte etmiştir. Aşırı nem ve seller de, 1993'te Mississippi nehri taşkınlarında olduğu gibi, hastalıklara yol açan virüs ve toksinleri ortaya çıkarmaktadır.

Son otuz yılda biyolojik çeşitlilikte meydana gelen değişikliklerle, zararlı ve patojenleri kontrol altında tutan, avcı ve av hayvanları dengesinin değişime uğradığını saptamaktadır. Isınmayla birlikte mikropların yayılma alanı da genişlemektedir. Örneğin, İsveç'te kışların daha ılıman geçmeye başlamasıyla hastalık taşıyan kenelerin kuzeye doğru yayıldığı, ABD ve Kanada'da da benzer bir değişikliğin olabileceği saptanmıştır. Birçok hastalığın taşıyıcısı olan sivrisineklerin üremesi ısı artışlarına karşı çok hassastır. ABD'nin güneybatısında avcı hayvan nüfusunu azaltan, altı yıl süren kuraklıktan sonra 1993 yılında erken gelen şiddetli yağmurlar kemirgenlerin besini olan bol miktarda çam ağacı meyvesi ve çekirge ortaya çıkarmış, sonuçta artış gösteren beyaz ayaklı fare popülasyonu Amerika kıtasında hantavirüse bağlı hantapülmoner sendromda artışa neden olmuştur.

Ekonomi

İklim değişikliğinin etkilerinin artmasıyla ekonomi boyutunda yakın dönemde üretim biçimlerinin değişmesi söz konusu olacaktır. Değişen üretim biçimleri yeni üretim mekanları ihtiyacı doğuracak ya da mevcut mekanlar yeniden organize edilecektir. Örneğin: iklim krizinin etkilerinin artması ile yakından ilişkili olan sanayi alanları ham maddenin işlenmesinde kullanılan enerjinin kaynağı, ürünlerin işlenmesi sürecinde ortaya çıkan atıkların yerinde dönüştürülmesi, karbon ayak izinin yakın projeksiyon yıllarda kademeli olarak azaltılması ve sıfırlanması üzerine yeni mekansal ve örgütsel değişim süreçleri geçirecektir.

İklim Değişikliği ve Türkiye

İklim değişikliğinin en ciddi etkilerini önlemek için, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne (UNFCCC) üye olan ülkeler, sanayi öncesi dönemlerinden bu yana devam etmekte olan küresel ortalama sıcaklık artışını 2 °C'nin altına düşürmeyi kabul ettiler.69

G7 üye olan ülkeler, sanayi öncesi dönemlerinden bu yana devam etmekte olan küresel ortalama sıcaklık artışını 1,5 °C'nin altına düşürmeyi kabul ettiler.70

Uluslararası İklim Anlaşmalarında Türkiye

Viyana Sözleşmesi

Ozon tabakasının korunmasına dair 1990 yılında Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevresi Konferansı Beyannamesi'nin ilgili hükümleri kapsamında belirli taraflarca imzalanmıştır.71 Ozon tabakasındaki değişikliklerin neden olduğu olumsuz çevresel etkilere karşı insan sağlığını ve çevreyi korumaya amacıyla anlaşmaya varılmıştır.72

1. Sözleşmeye katılan taraflar tarafından aşağıda bahsedilen bilimsel konular kabul edilmiştir.

  • İnsan sağlığı, organizmalar, ekosistemler ve insanlığa faydalı maddeler için muhtemel öneme sahip ve Dünya yüzeyine ulaşıp biyolojik etkilere yol açan güneşin ultra-viyole (UVB) ışıması miktarını artıran ve sıcaklık artışından kaynaklı ozon tabakasının bozunumu
  • Ozon tabakasının hava ve iklim şartları için muhtemel öneme sahip atmosferde var olan ısı yapısının değişimi73

2. Sözleşmedeki taraflar aşağıda yer alan araştırmaların, sistematik gözlemlerin, gelecekteki araştırmalar için tavsiyelerin formüle edilmesinin yürütülmesinde işbirliği yapacaklardır. Bu araştırmalar:

  • Atmosferin fiziki ve kimyasal yapısındaki değişikliklere göre araştırmalar
  • Sağlık, biyolojik ve enerji açısından kayıplarının etkileri üzerine araştırmalar
  • İklim değişikliği üzerine araştırmalar

Paris Anlaşması

Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona ermiştir. Fransa’nın Paris kentinde 2015 yılında 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21) ile 2020 yılından sonra geçerli kılınan Paris Anlaşması kabul edilmiştir. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibarıyla, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

Türkiye'de ise Paris Anlaşması’nı, 2016 yılında New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ancak taraf olmadığı için yürürlükte değildir.74

İklim Değişikliğine Dair Mekansal Çözümler

İklime Duyarlı Mekan Tasarımı

Biyofilik Tasarım

Biyofilik Tasarım, 1980'lerde sosyal ekoloji profesörü Stephen Kellert’ın ortaya attığı bir terimdir. Kellert, biyofilik tasarımı “İnşa edilmiş çevrenin tasarımı için biyofili fikrinin değerlendirilmesi” olarak tanımlamıştır. Bu yaklaşım, inşa edilmiş çevrede, insan-doğa etkileşiminin ve doğanın yararlı etkilerinin sürdürülmesinin yollarını araştırmaktadır. Stephen Kellert’ın mimari tasarım için hazırladığı biyofilik tasarım ilkelerinin, iç mimari tasarım bakış açısıyla yeniden değerlendirilerek, bir rehber hazırlanmasında katkı sağlamıştır. Ekolojik ve sürdürülebilir tasarımın da bir kolu olan bu alan, Biyolog Edward O. Wilson’un biyofili hipotezinden ilham almıştır. Biyofili hipotezini “İnsanın diğer canlı organizmalara karşı doğuştan gelen duygusal yakınlığı” olarak tanımlanmaktadır.75

Atık Su Dönüşümü ile Mekansal Tasarım

Mavi ve yeşil altyapı odaklı tasarım, nüfus artışından kaynaklı hızla büyüyen kentlerin iklime duyarlı ​sürdürülebilir kentlere dönüşümünü sağlamak amacıyla uygulanan mekansal çözümlemelerden birisidir. Gri, mavi ve yeşil tasarım öğelerinin bir arada yer aldığı; sürdürülebilir, sağlıklı ve dirençli şehirlerin tasarlanmasının amaçlandığı bu yaklaşımda toplumdaki her bireyin kullanabilmesine ve erişebilmesine imkan sağlayan akti yeşil alanların oluşturulmasını ve bu alanların birbirleri ile ilişkilerini ortaya konmaktadır.76

Sıfır Karbon (Karbon Nötr) Şehirler

Küresel ısınma ile birlikte yaşanan iklim değişiklerinde karbon salınımının büyük ve önemli bir payı vardır. Karbon salınımı77, bir bireyin ya da kurumun çevreye yaydığı karbon miktarını ifade eder. Şehir ölçeğinde ele alındığında enerji tüketimi, ulaşım, atık yönetimi, yapılaşma, sanayileşme gibi başlıklarda şehirlerin karbon salınımının iklime etkilerini incelemek mümkündür.

İklim Eylemi

İklim aktivizmi, iklim değişikliği sorununa dair farkındalık yaratmak, bu sorunun tanınması ve ele alınması için eylemler yapmak ve iklim mücadelesi vermektir.

İklim değişikliğiyle ilgili aktivizm, 1990'larda, başlıca çevre örgütlerinin, başta Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi (UNFCCC) çerçevesinde olmak üzere iklimle ilgili tartışmalara dahil olmasıyla başlamıştır. 2000'lerde 350.org , Energy Action Coalition ve Global Call for Climate Action gibi iklim konusuna odaklanan bazı kuruluşlar kurulmuştur.78

İklim Adaleti

İklim adaleti kısaca, bilimsellikten uzak ülke iktidarlarının yanlış politikaları sebebiyle, iklim değişikliğinin yaşanmasında en az sorumluluğa sahip olan ülkelerin, iklim değişikliğinin sonuçlarından ilk ve en fazla etkilenecekler olması şeklinde tezahür eden temel bir adaletsizliği dile getirmek için kullanılmaktır.79

İklim Mülteciliği

Geçmişten beri insanların yaşam alanını terk etme süreci ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel birçok sebebe bağlı olmuştur. Çevre sorunları da bu meselelerden en yıkıcı olanıdır. Postmodernizm, modernizm ve fordist kapitalist üretim biçimlerinin hayat bulmasından bu yana doğayı meta olarak kullanmak kaynakların tükenmesine, mevsimlerin değişmesine yol açmıştır. Ve bu değişim insanları bir yerden farklı bir bölgeye göç etmeye zorlamıştır. Küresel ölçekte çevre sorunları sebebiyle meydana gelen yer değiştirmeler ise 1980’li yıllardan beri tartışılagelmektedir. İnsan faaliyetleri sonucunda meydana gelen küresel ölçekli sorunlardan biri iklim değişikliğidir. Küresel iklim değişikliği yaşam koşullarına doğrudan etki edebilme potansiyeline sahip olduğundan ötürü, doğrudan veya dolaylı yoldan meydana gelen göçler geleneksel mülteci yaklaşımından farklı olarak iklim mültecileri meselesini ortaya çıkarmıştır.80

İklim Değişikliğini Hafifletme

Paris Anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için yeryüzündeki her bireyin, bir tondan daha az karbondioksit salımına neden olması gerekiyor.81

2015 sonunda Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Toplantısı’nda 180 ülke Kyoto Protokolü sonrası yürürlüğe geçecek Paris Anlaşması’nı imzaladı.82

Dünya ısınması hafifletme daha az sera gazlar atmosfere salama ve sera gazlar atmosferden emesi demek. Birçok şey gerekir. En önemli şeyler arısında hükümetler için fosıl yakıtı subvensiyonları bırakmalı, kömür yakan termik santralleri kapatmalı ve doğal gaz yakan termik santralleri daha az kullanmalıdır.

İklim Değişikliği ve Hükûmetin Görevleri

  • Paris Anlaşmasını onaylanmalı83
  • Fosil yakıtlara yardım ödeneği verilmemeli84
  • Karbon vergisi yasası çıkarılmalı85
  • Termik santrallere kısıtlama getirilmeli86
  • Kıyı ekosistemleri ve ormanları koruma ve ağaçlar dikilmeli. (Bu yöntemle de ton başına 20 dolar ya da daha az bir maliyetle karbon azaltılabilir.)87

İklim Mühendisliği

İklim Mühendisliği (jeomühendislik) doğal afetlerin vereceği zararların önüne geçmek, küresel ısınma ile ortaya çıkabilecek etkileri azaltmak amacıyla, temel bilimler ve mühendislik disiplinlerinin birlikte uygulandığı yeni bir mühendislik alanıdır. NASA88 ve Royal Society.89 gibi birçok kurum tarafından küresel ısınmaya karşı önlem olarak araştırılmaktadır. Birçok plan önerilmesine rağmen, teknikler genellikle radyasyon yönetimi ve karbondioksit seviyesini azaltma olarak iki grupta incelenmiştir. 2014 yılında yapılan bir araştırma, en yaygın iklim mühendisliği metotlarını incelemiştir ve tamamen etkisiz oldukları veya potansiyel olarak şiddetli yan etkileri olduğu sonucuna varmıştır. Ve hızlı küresel ısınmaya sebep olmadan durdurulamaz.90

İklim Değişikliği ve Gündelik Yaşam Pratikleri

Havacılık ve ziraat için sera gazı teknik şekli azaltmaya çok zor. O yüzden gelecekte sera gazı salımını kontrol edecek onların için kişisel değişikler daha önemli olabilir. Örneğin:

  • Daha az uçak kullanılabilir.91
  • Fosil yakıtlar yerine yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı arttırılabilir.92
  • Daha az et, çiftlik balığı, süt, peynir ve tereyağı gibi hayvansal ürünler tüketilebilir.93
  • Daha çok yerli üretim gıdalar tüketilebilir ve gıda atıklarını azaltılabilir.94
  • Konutların daha az ısınma enerjisi harcaması için izolasyona dikkat edilebilir.95
  • Yürünebilir mesafelerde yürüyebilir, bisikleti gündelik kısa mesafeli ulaşım aracı olarak kullanabilir ve toplu taşıma araçları daha çok tercih edilebilir.96 (Benzinli araba kullanılmayan her kilometre için 170 g - 200 g karbondioksit tasarruf edilecektir)97
  • Pandemi sürecinde alıştığımız gibi, sık sık iş için seyahat etmek yerine, video konferansla toplantı veya iletişim sağlanabilir.98
  • Daha az sıcak su kullanarak ısı enerjisi kaybı azaltılabilir.99
  • Her tüketim ürününde düşük karbon talebinde bulunarak bilinçli tüketici olma adımları atılabilir..100
  • Standart ampulü, LED ampulü ile değiştirerek, yılda 75 kg karbondioksit tasarrufu sağlanabilir.
  • Özellikle ısınmada güneş enerjisi ile çalışan sistemleri kullanılabilir.101
  • Yıkanan çamaşırları kurutma makinesine atmak yerine çamaşır ipinde kurutulabilir.102

Adaptasyon

HİDP (IPCC)'nin sera gazı salınımının izleyebileceği seyirlere bağlı olarak geliştirdiği küresel İklim Değişikliği'in olası etkilerine yönelik bilimsel öngörü yapmayı amaçlayan çeşitli senaryoları vardır. 70 ülkeden 300'e yakın bilim adamının titiz çalışmalarıyla hazırlanan HİDP (IPCC) İklim Değişikliği 2014: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık Raporu'na göre iklim değişikliğinin etkileri çok belirgin olarak ortada durmaktadır. Sel baskınları, tayfunlar, denizin yükselmesi gibi olaylara bağlı olarak insanların ölmesi, yaralanması, göç etmek zorunda kalmaları, karasal ve tatlı su ekosistemlerinin yıkımı büyük bir olasılık dahilde görülmektedir.103

HİDP'nin (IPCC) 2021'de yayınlanan 6. raporunda yaşanan değişikliklerinin daha önce eşinin görülmediği, bazılarının hâlâ devam ettiği ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi durumların ise "geri döndürülemez" olduğu belirtilmiştir. Ancak uzmanlar hâlâ zaman olduğunu da söylemektedir. Eğer karbondioksit ve sera gazlarında hızlı ve büyük, sert düşüşler sağlanmasıyla bu etkilerin 20 ila 30 yıl içinde dengelenebileceği öngörülmektedir.104

Ayrıca bakınız

Notlar

<references group="not"/>

Dış bağlantılar

Konuyla ilgili yayınlar

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporları

AR5 Working Group I Report

  • (pb: ).

AR5 Working Group II Report

  • (pb: ). Chapters 1–20, SPM, and Technical Summary.

AR5 Working Group III Report

  • (pb: ).

AR5 Synthesis Report

Special Report: SREX

Special Report: SR15

Special Report: Climate change and Land

<!-- -->
<!-- -->
<!-- -->

Special Report: SROCC

<!-- -->
<!-- -->
<!-- -->

Diğer

<!-- -->
  • Our World in Data

  • The Sustainability Consortium

  • World Resources Institute

Kaynakça

Orijinal kaynak: iklim değişikliği. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. .

  2. Ehhalt et al., Chapter 4: Atmospheric Chemistry and Greenhouse Gases , Section 4.2.3.1: Carbon monoxide (CO) and hydrogen (H<sub>2</sub>) , p. 256 , in .

  3. Trenberth et al., Chap 3, Observations: Atmospheric Surface and Climate Change , Executive Summary , p. 237 , in .

  4. iklimBU {{!}} Boğaziçi Üniversitesi | erişimtarihi = 20 Haziran 2021 | tarih = 10 Eylül 2019 | dil = tr-TR | çalışma = iklimBU | arşivurl = https://web.archive.org/web/20191013043823/http://climatechange.boun.edu.tr/aerosol-yuklemesi-nedir/ | arşivtarihi = 13 Ekim 2019}}

  5. ; .

  6. .

  7. .

  8. .

  9. EESI | erişimtarihi = 9 Haziran 2021 | çalışma = www.eesi.org | arşivurl = https://web.archive.org/web/20141009083336/https://www.eesi.org/topics/fossil-fuels/description | arşivtarihi = 9 Ekim 2014}}

  10. Location, Eruptions, & Facts | erişimtarihi = 6 Haziran 2021 | dil = İngilizce | çalışma = Encyclopedia Britannica | arşivurl = https://web.archive.org/web/20150802051817/https://www.britannica.com/place/Mount-Tambora | arşivtarihi = 2 Ağustos 2015}}

  11. Resmi Gazete. (1990). Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi.

  12. .

  13. .

  14. : "We find that even when applied continuously and at scales as large as currently deemed possible, all methods are, individually, either relatively ineffective with limited (<8%) warming reductions, or they have potentially severe side effects and cannot be stopped without causing rapid climate change."

Kategoriler